Kadın ve Alevilik

Date Published: July 2, 2025
Özet
Alevilik’te kadın, yalnızca toplumsal yaşamın değil, inanç dunyasının da kurucu unsurudur. Alevi teolojisinde kadın rahmi, “doğum kapısı” anlayışıyla Hakk’ın ilk tecelli ettiği yer olarak kutsanır; bu ontolojik yaklaşım, Alevi inanç sisteminde kadına varoluşsal bir merkeziyet kazandırır. Kutsal dişillik, Ana Fatma gibi figürler aracılığıyla doğa ve kozmik sembollerle bütünleşmiş biçimde temsil edilir. Ocak sistemindeki ‘Ana’ konumu ve tarihsel kadın önderlikleri, bu özgün konumun toplumsal yansımalarını oluşturur. İbadette cinsiyet ayrımının bulunmaması, kıyafet zorunluluğunun olmaması ve kız çocuklarının eğitimine verilen önem, Alevi inanç pratiğinin eşitlikçi yönlerini pekiştirir. Ancak bu söylem, pratikte her zaman tam olarak karşılık bulmaz; Alevi kadınlar çok katmanlı eşitsizliklerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu madde, Alevilik’te kadının kutsallık, temsil ve toplumsal deneyim bağlamındaki yerini çok yönlü biçimde ele almaktadır.

Teolojik Temeller: Kutsallık Bağlamında Kadın

Alevi inanç sisteminde kadın, yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda teolojik düzeyde de merkezi bir konuma sahiptir. Kadın, Hakk’ın ilk tecelli ettiği varlık olarak görülür; doğum ise sadece biyolojik değil, aynı zamanda varoluşun ve inanç kozmolojisinin başlangıç noktasıdır. Yirminci yüzyılda yaşamış, Dersim-Erzincan bölgesinin tanınmış pirlerinden ve Alevi alimlerinden Başköylü Hasan Efendi, doğum kapısı üzerine derin bir felsefi yorum sunar. Ona göre, “Hak doğumda ispat olunur” ve bu nedenle doğum kapısı “Hakk’ın kapısıdır”. Tüm varlığın bu kapıdan geçtiğine inanılır; doğum, yalnızca bir başlangıç değil, hakikatin yeryüzünde tezahürüdür (Özcan 1992).

Hasan Efendi’ye göre doğum kapısı kadında tecelli eder; kadın, bu kapının “nişangesi” (işareti, nişanı) olarak kabul edilir. Bu nedenle ona büyük bir saygı gösterilir ve kadınların bu yönüyle dokunulmaz olduğu ifade edilir. Bu anlayış, kadının yalnızca bireysel değil, tüm varlık için ortak bir deneyimin taşıyıcısı olduğunu vurgular. Doğum, sadece insanların değil, tüm varlığın başlangıç noktası olarak görülür. Bu nedenle, doğum kapısı Hakk’ın birinci kapısı olarak tanımlanır; bütün peygamberlerin, evliyaların ve velilerin bu kapıdan geldiği kabul edilir. Dolayısıyla kadın, hakikatin cisimleştiği kutsal bir varlık olarak konumlandırılır. Kadın rahmi, kutsalın geçtiği ve ilahi hakikatin yeryüzünde tecelli ettiği bir geçit olarak görülür (Özcan 1992).

Bu yaklaşımda doğum, yalnızca yeni bir hayatın başlangıcı değil; aynı zamanda varlığın sürekliliğini sağlayan ilahi bir hakikatin görünür hâle gelmesidir. Kadın, bu sürecin taşıyıcısı ve temsilcisi olarak Hakk’ın yeryüzündeki yansımasıdır. Alevilik’te kadın, yalnızca eşit değil, aynı zamanda kutsaldır; varoluşun, inancın ve yolun kurucu unsurudur. Bu anlayış, kadını yalnızca toplumsal olarak yücelten değil, varoluşsal düzeyde değerli ve dokunulmaz bir özne olarak konumlandırır. Bu bağlamda kadına, ‘yolun sahibi ve anası’ olarak mürşitlik verilmiştir.

Ana Fatma figürü, bu kutsallığın somutlaştığı inançsal modeldir. Manevi saflığın ve ezoterik bilgeliğin simgesi olan Ana Fatma, güzellik, temizlik ve ışıkla/‘nur’la özdeşleştirilir. Özellikle Dersim’de, dolunay, Ana Fatma’nın yansıması/görüntüsü olarak kabul edildiğinden, dolunay zamanlarında insanlar “Ya asma bumbarekê, ya sıreta Ana Fatma!” (Ya kutsal ay, ya Ana Fatma’nın sureti!) diyerek dua eder, ay ışığının düştüğü yerleri üç kez öperek niyaz ederler. Ana Fatma, Alevi kadınlarına hem manevi hem dünyevi düzeyde bir rol modeli sunar; onların inanç ve toplum içindeki yerini güçlendirir.

Analık Kurumu

Alevi toplumsal yapısında kadınların dinsel otorite alanındaki temsili çoğu zaman sınırlı olsa da, ocak sistemine dayalı geleneksel yapılar içinde “ana” figürü özel bir öneme sahiptir. Ana, Ocak soyuna mensup kadını ifade eder ve bu soy bağı, ona belirli bir manevi meşruiyet ile toplumsal statü kazandırır. Kadınlar, bu konum sayesinde inanç aktarımı, dua, himmet ve cemaat içindeki manevi rehberlik gibi alanlarda söz sahibi olurlar.

Her ne kadar analık makamı doğrudan pir/dedelik yetkisini içermese de, bu durumun tarihsel ve coğrafi koşullarla ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Kış aylarında uzak köylere talipleri ziyarete gitme geleneği, zorlu doğa koşulları ve çocuk bakımının büyük ölçüde kadınlara yüklenmesi gibi etkenler nedeniyle bu görev çoğunlukla ocak mensubu erkekler tarafından üstlenilmiştir. Bu fiilî durum, hizmetin erkek üyeler eliyle yürütülmesine yol açmış ve anaların toplum içindeki görünürlüğünü azaltan bir etki yaratmıştır.

Buna rağmen analık kurumu, yol gösterici, koruyucu ve birleştirici bir manevi makam olarak varlığını sürdürmüştür. Bu yönüyle “ana” figürü, kadınların Alevi toplumu içindeki saygın konumunu pekiştiren geleneksel bir rol modeli işlevi görmektedir. Özellikle yaşlı kadınların cemaat içerisindeki konumu, yalnızca ailevi değil, inançsal bir temsil niteliği de taşır.

Tarihsel olarak bu figürün sadece sembolik bir rol oynamadığını gösteren örnekler mevcuttur. 19. yüzyılda yaşamış olan Anşa Bacı, bu bağlamda dikkate değer bir örnektir. Kendi ocak sistemini kurmuş ve ona bağlı bir mürit topluluğu olan Anşa Bacılar’ı etrafında toplamıştır. Bu topluluk, kendine özgü bir toplumsal yapı ve değer sistemi etrafında şekillenmiştir (Selçuk 2012). Anşa Bacı örneği, kadınların belirli tarihsel bağlamlarda karizmatik liderliğe ulaşabildiklerini ve dinsel yapılarda kurucu roller üstlenebildiklerini göstermesi açısından önemlidir.

Analık makamı, Alevilikte kadınlara dinsel temsil alanında kısmi bir erişim sağlasa da, bu erişim çoğunlukla soya, yaşa ve cemaat içindeki tanınırlığa bağlıdır. Buna karşın bu yapı, kadınların Alevi inanç dünyasında yerini; bazı durumlarda anlamlı ve etkin temsil alanlarına sahip olduklarını ortaya koymaktadır.

Aleviliğin Eşitlikçi Temeli

Alevilik, manevi olanla birey arasında doğrudan ilişkiye dayanan, içsel deneyimi ve ruhsal olgunluğu esas alan bir inanç sistemidir. Bu yaklaşım, toplumsal cinsiyet farklarını öteler ve bireyleri ‘can’ kavramı üzerinden tanımlar. Can kavramı, kadın ve erkeği cinsiyetten bağımsız öznelikler olarak kabul eder; her birey, hakikat yolunda eşit özne olarak değerlendirilir. Cemlerde kadın ve erkeklerin birlikte ibadet etmesi, semah dönmesi ve aynı sofra etrafında yer alması, bu eşitlik anlayışının ritüel düzeydeki somut ifadesidir.

Alevi inanç pratiğinde kadınlar için herhangi bir kıyafet zorunluluğu bulunmaz; kadınlar cem törenlerine kendi tercih ettikleri kıyafetle katılabilirler. Bu özgürlük hali, sıklıkla Sünni İslam uygulamalarıyla karşılaştırmalı olarak değerlendirilir ve Aleviliğin modern, seküler yönlerini temsil eden bir unsur olarak öne çıkar (Hanoğlu 2025; Uyanık 2004; Akdemir 2023). Nitekim bu özellik, Alevi kimliğini tanımlayan ve diğer inanç gruplarından farklılaştıran söylemlerin merkezinde yer alır.

Benzer şekilde, kız çocuklarının eğitimine verilen önem de Alevi topluluklarında sıklıkla vurgulanan bir değerdir. Eğitim, yalnızca bireysel bir hak olarak değil, cemaatin kolektif geleceğini güvence altına alan bir sorumluluk olarak görülür. Bu yönüyle eğitim, kadınlar açısından sadece eşitlik söyleminin değil, aynı zamanda güçlenmenin ve kamusal alanda var olmanın bir aracı olarak işlev görmektedir (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025).

Pratikte Toplumsal Cinsiyet Eşitliği

Alevilikte toplumsal cinsiyet eşitliğini vurgulayan güçlü bir söylem mevcuttur. Bu söylem, Alevi kadınların Sünni İslam anlayışına kıyasla daha özgür, görünür ve eşit konumda oldukları algısı etrafında şekillenir (Hanoğlu 2025). Kadınların cemlerde erkeklerle birlikte ibadet edebilmesi, başörtüsü zorunluluğunun bulunmaması ve kız çocuklarının eğitimine verilen önem, bu eşitlik anlatısının temel dayanakları arasında yer alır. Ancak bu söylemin gündelik yaşam ve kurumsal yapılar içerisinde ne ölçüde karşılık bulduğu tartışmalıdır.

Alevi kadınların anlatıları, eşitlik söyleminin toplumsal cinsiyet kimliklerinin inşasında önemli bir kaynak olduğunu göstermektedir. Aleviliğin seküler değerler ve cinsiyet eşitliğini teşvik eden bir inanç ve kültürel pratik olarak algılanması, kadınlara özgüven ve temsil alanı sağlarken, aynı zamanda mevcut eşitsizlikleri görünmez kılabilen bir çerçeve de oluşturmuştur (Hanoğlu 2025). Zira bu eşitlik vurgusu, çoğu zaman Aleviliğin İslami normlardan ayrışan kimliğini tanımlamak amacıyla öne çıkarılmakta, ancak fiiliyatta aynı oranda kurumsallaşmamaktadır (Okan 2018; Akdemir 2023; Uyanık 2004).

Pratik düzlemde, kadınlar özellikle cemaat içi karar alma mekanizmaları, yönetim pozisyonları ve ritüel otorite alanlarında sınırlı biçimde temsil edilmektedir. Cem törenlerine yüksek katılımları ve cemevlerinin günlük işleyişindeki aktif rolleri sıklıkla ‘temsiliyet’ ile karıştırılmakta; ancak kadın emeği, karar mekanizmalarına yansımamakta, görünürlük ile temsil arasında bir uçurum oluşmaktadır (Akdemir 2023; Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025). Benzer şekilde, güncel saha çalışmaları, kadınların özgürlük talebinde bu söylemden yararlandığını; ancak sosyal hayat içerisinde patriyarkanın yeniden üretildiğini ortaya koyar (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025).

Türkiye ve diasporadaki pek çok cemevinde yönetim pozisyonları hâlen büyük ölçüde erkeklerce doldurulurken, kadınlar çoğunlukla cemevlerinin günlük işleyişini taşıyan emek gücü olarak varlık göstermektedir. Bununla birlikte son yıllarda diasporadaki bazı Alevi kurumlarında eş başkanlık sisteminin uygulanmaya başlanması, kadınların kurumsal temsiline yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Almanya ve Birleşik Krallık gibi ülkelerdeki uygulamalar, kadınlar açısından yeni temsil imkânları yaratmakta; ancak bu dönüşüm hâlen sınırlı ölçekte kalmaktadır.

Sonuç olarak, Alevilikte toplumsal cinsiyet eşitliğine dair söylem, kadınların kimlik müzakerelerinde güçlendirici bir unsur olsa da pratik düzeyde yapısal eşitsizliklerle iç içe geçmiştir. Bu çelişkili durum, Alevi kadınların hem cemaat içi konumları hem de özgürlük ve görünürlük mücadeleleri açısından sürekli bir müzakere alanı yaratmaktadır.

Zorluklar ve Çok Katmanlı Eşitsizlikler

Alevi kadınların maruz kaldığı toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, aynı zamanda etnik, dini, mekânsal ve siyasal dışlanmalarla şekillenir ve kadınları birden fazla ayrımcılık ekseninin odağı hâline getirir (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025). Çok katmanlı bir yapı sergileyen bu durum, yalnızca bireysel değil; aynı zamanda kolektif ve tarihsel olarak örülmüş yapısal bir gerçekliğe işaret eder. Zorunlu göç, kültürel inkâr, inanç üzerindeki baskılar ve şiddet geçmişi gibi faktörler, bu eşitsizliği hem psikososyal hem de siyasal düzeyde derinleştirir.

Kadınların karşılaştığı başlıca zorluklardan biri, cemaat içi ataerkil yapılanmalar ile kamusal alandaki cinsiyetçi normların birbirini pekiştirmesidir. Alevi kadınlar, özellikle cemevi gibi kurumsal alanlarda aktif roller üstlenseler de, yönetim ve karar alma süreçlerinde yeterince temsil edilmemektedirler. Kadın emeği, çoğunlukla kurumsal işleyişin belkemiğini oluşturmasına rağmen görünürlük ve temsil arasındaki eşitsizlik devam etmektedir.

Kuşaklar arası travmalar ve kolektif hafıza da kadınların toplumsal deneyimlerini şekillendiren belirleyici faktörlerdir. Katliamlardan devlet baskılarına, göçe ve şiddet döngüsüne uzanan hafıza zinciri, kadınların hem bireysel hem toplumsal olarak kendilerini konumlandırma biçimlerine etki etmektedir. Kadınlar bir yandan geçmişle yüzleşme pratikleri geliştirirken, diğer yandan da bu travmaların kuşaktan kuşağa aktarımını dönüştürmeye çalışmaktadırlar  (Hanoğlu 2025; Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025).

Devletin toplumsal cinsiyet politikaları da bu yapısal dışlanmayı derinleştirir. Sünni-milliyetçi normları esas alan resmî ideoloji, özellikle Alevi Kürt kadınları hem etnik-dini hem de cinsiyet temelli bir ‘uyumsuzluk’ kategorisine yerleştirerek marjinalleştirir. Bu da kadınların kurumsal alanlardan dışlanmasını ve ötekileştirilmesini beraberinde getirmektedir.

Tüm bu çok katmanlı eşitsizlik ortamına rağmen, Alevi kadınlar gerek Türkiye’de gerek diasporada farklı özneleşme stratejileri geliştirerek hem kültürel aidiyetlerini sürdürmekte hem de ataerkil yapılarla müzakere içinde kimliklerini ve cinsiyet rollerini yeniden inşa etmektedirler (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025). Özellikle genç kuşak kadınlar için Alevilik, yalnızca geleneksel inanç alanı değil; aynı zamanda mücadele, temsil ve dönüşüm sahasına dönüşmektedir.

Sonuç

Alevilik’te kadın hem kutsalın taşıyıcısı hem de toplumsal yaşamın kurucu öznesi olarak özgün bir konuma sahiptir. Kadının ‘doğum kapısı’ üzerinden tanımlanan teolojik merkeziliği, inanç sistemine içkin cinsiyetlerüstü bir eşitlik anlayışıyla birleşir. ‘Can’ kavramı, bu eşitliğin ritüel ve söylemsel düzeydeki en görünür ifadesidir. Ancak toplumsal pratikte, cemaat içi ataerkil yapılar, kurumsal dışlanma biçimleri ve çok katmanlı eşitsizlikler, bu potansiyelin sınırlarını belirlemektedir.

Yine de Alevi kadınlar gerek Türkiye’de gerek diasporada hem inanç yapılarıyla hem de toplumsal normlarla müzakere içinde kimliklerini yeniden kurmakta; kültürel aidiyetlerini sürdürürken temsil, eşitlik ve özgürlük taleplerini farklı düzlemlerde dile getirmektedirler. Kadınların bu çok yönlü çabaları, Alevilikte kadın deneyiminin yalnızca kutsallık ve gelenekle değil, aynı zamanda dönüşüm ve mücadeleyle de şekillendiğini ortaya koyar. Bu bağlamda Alevi kadınlar, yalnızca inanın taşıyıcısı değil; aynı zamanda onun yaşayan, dönüşen ve dönüştüren öznesi olmaya devam etmektedirler.

Kaynakça & Ek Okumalar

Akdemir, Ayşegül. 2023. ‘The Construction of Gender Identity in Alevi Organisations: Discourses, Practices, and Gaps’. Ethnography 24 (4): 474–95.

Hanoğlu, Hayal. 2025. ‘Dersimi Women, Family, and Activism: Navigating and Negotiating Alternative Spaces’. In Enacting Citizenship: Kurdish Women’s Resilience, Activism and Creativity, by Wendelmoet Hamelink, Joanna Bocheńska, Dobrosława Wiktor-Mach, Karol Kaczorowski, Hayal Hanoğlu, Marcin Skupiński, Azad Hajiagha, Hüseyin Rodi Keskin, Nerina Weiss, and Besime Şen, 133–60. Palgrave Macmillan.

Hanoğlu, Hayal, Nerina Weiss, and Karol Kaczorowski. 2025. ‘The Roads to Empowerment: An Intersectional Analysis of Kurdish Alevi Women’s Struggle for Equality and Freedom’. Cogent Arts & Humanities 12 (1): 2483582. https://doi.org/10.1080/23311983.2025.2483582.

Okan, Nimet. 2018. ‘Thoughts on the Rhetoric That Women and Men Are Equal in Alevi Belief and Practice (Alevilik)–to Songül’. National Identities 20 (1): 69–89.

Özcan, Pir Sultan. 1992. Varlığın Doğuşu / Beyan Eden Başköylü Hasan Efendi. Anadolu Matbaası.

Selçuk, Ali. 2012. ‘Merkezi Kurumsal Otoritenin Ötekileştirdiği Bir Topluluk: Anşa Bacılar (A Community Otherised by the Central Institutional Authority: Anşa Sisters)’. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, no. 61.

Uyanık, Zeki. 2004. ‘Alevilik, Aleviler ve Kadin’. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 32:29–35.

Women in Alevism

Date Published: July 2, 2025
Summary

* This entry was originally written in Turkish.

In Alevism, women are not only foundational to social life but also to the spiritual cosmos. In Alevi theology, female womb is revered as the ‘gate of birth (Doğum Kapısı)’, the first site of divine manifestation (tecelli), and this ontological framework grants women a central place in the Alevi belief system. Sacred femininity is symbolically embodied through figures such as Ana Fatma and is intertwined with natural and cosmic imagery. The position of the Ana (literally mother, means female member of sacred lineage) within the ocak lineage system, along with historical examples of female leadership, reflects this unique status in the social sphere. The absence of gender segregation in ritual, the lack of dress codes for women, and the emphasis placed on girls’ education all reinforce the egalitarian aspects of Alevi religious practice. However, this discourse does not always translate seamlessly into practice; Alevi women continue to face multi-layered forms of inequality. This entry explores the place of women in Alevism through the lenses of sacredness, representation, and lived experience.

Theological Foundations: Sacred Femininity in Alevism

In the Alevi belief system, women occupy a central position not only in social life but also at the theological level. Woman is regarded as the first being through whom the Divine (Hak) manifests; birth is seen not merely as a biological event, but as the starting point of existence and of spiritual cosmology. Başköylü Hasan Efendi, a renowned 20th-century pir (religious leader) and Alevi scholar from the Dersim–Erzincan region, offers a profound philosophical interpretation of the ‘gate of birth (Doğum Kapısı)’. According to him, “Truth is proven in birth,” and for this reason, the gate of birth is the “gate of Hakk.” All beings are believed to pass through this gate; birth is not only a beginning, but a divine manifestation on earth (Özcan 1992).

Hasan Efendi states that the ‘gate of birth’ is realised through woman and she is regarded as the nişangeh (divine sign, marker) of this gate. Therefore, she is shown great reverence and considered untouchable in this sacred capacity. This understanding portrays woman as the carrier not only of individual life, but of an experience that is shared by all of existence. Birth is not limited to humans; it is the origin of all being. As such, the ‘gate of birth’ is defined as the first gate of Hakk, through which prophets, saints (evliyas), and holy figures are believed to have come. Accordingly, woman is positioned as a sacred being in whom ‘truth’ (hakikat) is embodied. The womb is seen as the passage through which the sacred flows and the divine truth becomes manifest on earth (Özcan 1992).

In this framework, birth is not simply the start of a new life; it is also the visible expression of a divine truth that sustains existence. Woman, as the bearer and representative of this process, is the earthly reflection of Hakk. In Alevism, woman is not only equal but also sacred; she is a foundational subject of existence, faith, and the spiritual path. This understanding elevates woman not merely as a socially revered figure, but as a sacred and inviolable subject at the ontological level. In this context, she is granted the status of mürşid (spiritual guide) as the “owner and mother of the path.”

The figure of Ana Fatma (Mother Fatma) exemplifies this sacred femininity as a spiritual archetype. Symbolising inner purity and esoteric wisdom, Ana Fatma is associated with beauty, cleanliness, and divine light (nur). In Dersim especially, the full moon is seen as her reflection or image; during full moon nights, people pray with the invocation “Ya asma bumbarekê, ya sıreta Ana Fatma!” (“O sacred moon, O image of Ana Fatma!”) and kiss the spots where the moonlight touches the ground three times in reverence. Ana Fatma offers Alevi women a spiritual and worldly role model, reinforcing their place in both the religious sphere and broader society.

The Institution of Ana (Spiritual Motherhood)

Although women’s representation within the domain of religious authority is often limited in Alevi communal structures, the traditional ocak (sacred lineage) system affords a special place to the figure of the Ana. Ana—literally meaning ‘mother’—is a woman descended from an ocak lineage, a heritage that confers a degree of spiritual legitimacy and social status. Through this position, women can exercise influence in areas such as transmission of faith, prayer, himmet (sacred support or blessing), and spiritual guidance within the community.

While the role of Ana does not entail direct authority equivalent to that of Pir (male religious leaders), this limitation appears to be shaped by historical and geographical conditions. The tradition of visiting dispersed followers (talips) in remote villages during the winter months, combined with harsh terrain and the burden of childcare typically falling on women, meant that these responsibilities were generally undertaken by male members of the ocak. This de facto arrangement led to religious services being carried out primarily by men and resulted in reduced public visibility for anas.

Despite this, the institution of ana has endured as a spiritual authority that guides, protects, and unifies. In this sense, the figure of the ana functions as a traditional role model that reinforces the respected status of women within Alevi society. The position of elderly women within the community carries not only familial but also spiritual significance.

Historically, some examples demonstrate that this figure was not merely symbolic. One striking example is that of Anşa Bacı, who lived in the 19th century. She founded her own ocak system and gathered around her a group of followers known as the Anşa Bacılar (Anşa Sisters). This community developed its own social structure and value system (Selçuk 2012). The case of Anşa Bacı is significant as it illustrates how women, under particular historical conditions, have achieved charismatic leadership and assumed foundational roles within religious frameworks.

Although the role of Ana provides women in Alevism with partial access to religious representation, this access is usually tied to lineage, age, and their recognition within the community. Nonetheless, this structure reveals that women are not excluded from the Alevi spiritual sphere; in fact, under certain circumstances, they may hold meaningful and effective positions of representation.

The Egalitarian Foundations of Alevism

Alevism is a belief system grounded in a direct relationship between the individual and the spiritual realm, centring inner experience and spiritual maturity. This approach transcends gender distinctions and defines individuals through the concept of can (soul). The term can recognises women and men as gender-neutral subjects; each individual is considered an equal agent on the path to truth (hakikat). The practice of men and women praying together, turning the semah side by side in cem rituals, and sharing the same communal table constitutes a tangible ritual expression of this egalitarian understanding.

In Alevi religious practice, there are no dress codes imposed on women; they may attend cem ceremonies in attire of their own choosing. This freedom is often emphasised in contrast to Sunni Islamic practices and is highlighted as a marker of Alevism’s modern and secular dimensions (Hanoğlu 2025; Uyanik 2004; Akdemir 2023). Indeed, such features are central to the discourses that shape and distinguish Alevi identity from other religious traditions.

Similarly, the importance placed on girls’ education is frequently underscored in Alevi communities. Education is regarded not only as an individual right but also as a communal responsibility essential to securing the future of the community. In this sense, education functions not only as a symbol of gender equality but also as a tool for women’s empowerment and their active presence in the public sphere (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025).

Gender Equality in Practice

In Alevism, there exists a strong discourse emphasising gender equality. This discourse is shaped around the perception that Alevi women enjoy greater freedom, visibility, and equality in comparison to Sunni Islamic contexts (Hanoğlu 2025). The ability of women to worship alongside men in cem ceremonies, the absence of mandatory veiling, and the value placed on girls’ education are key pillars of this equality narrative. However, the extent to which this discourse is reflected in daily life and institutional structures remains contested.

Narratives shared by Alevi women demonstrate that this discourse plays a central role in shaping their gender identities. While Alevism is perceived as a religious and cultural practice that promotes secular values and gender equality—thus providing women with confidence and representational space—it can simultaneously obscure existing inequalities (Hanoğlu 2025). Indeed, this emphasis on equality is often mobilised to assert Alevism’s distinctiveness from Islamic norms, yet it is not always institutionalised in practice (Okan 2018; Akdemir 2023; Uyanık 2004).

In practice, women are underrepresented in community decision-making, leadership positions, and areas of ritual authority. Their high levels of participation in cem rituals and active involvement in the daily functioning of cemevis are frequently mistaken for representation. However, the labour they contribute rarely translates into decision-making power, resulting in a gap between visibility and actual representation (Akdemir 2023; Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025). Likewise, recent field research shows that while women may draw upon this discourse in articulating demands for freedom, patriarchal norms continue to be reproduced within everyday social life (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025).

In many cemevis in both Turkey and the diaspora, leadership roles continue to be dominated by men, while women often remain the primary labour force sustaining daily activities. Nonetheless, the recent implementation of co-presidency models in some Alevi institutions in the diaspora—particularly in countries such as Germany and the United Kingdom—marks a significant step toward improving institutional representation for women. These initiatives offer new opportunities for women’s leadership, yet such transformations remain limited in scope.

In sum, while the discourse of gender equality in Alevism serves as a source of empowerment for women in their negotiations of identity, it remains entangled with structural inequalities in practice. This contradictory dynamic creates an ongoing space of negotiation for Alevi women in their efforts toward freedom, visibility, and representation both within and beyond the community.

Challenges and Intersectional Inequalities

The gender inequalities to which Alevi women are subjected are simultaneously shaped by ethnic, religious, spatial, and political forms of exclusion, placing them at the intersection of multiple axes of discrimination (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025). This multifaceted structure reflects not only individual experiences, but also a collective and historically embedded structural reality. Factors such as forced migration, cultural denial, religious repression, and a legacy of violence further deepen these inequalities on both psychosocial and political levels.

One of the central challenges women face lies in the mutually reinforcing relationship between patriarchal structures within the community and broader gendered norms in the public sphere. Although Alevi women often play active roles in institutional spaces such as cemevis, they remain underrepresented in decision-making and leadership processes. Despite being the backbone of institutional functioning, women’s labour does not translate into equal visibility or representation.

Intergenerational trauma and collective memory are also key forces shaping women’s social experiences. From massacres and state repression to cycles of displacement and violence, this chain of memory deeply affects how women position themselves both individually and collectively. Alevi women navigate this terrain by developing practices of confronting the past while also seeking to transform how these traumas are transmitted across generations (Hanoğlu 2025; Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025).

The state’s gender policies further entrench this structural exclusion. Dominated by Sunni-nationalist norms, the official ideology tends to position Alevi Kurdish women as doubly incompatible—both in terms of ethno-religious identity and gender. This positioning reinforces their marginalisation and exclusion from institutional spaces.

Despite this multilayered landscape of inequality, Alevi women—both in Turkey and across the diaspora—develop diverse strategies of subjectivation, sustaining their cultural belonging while simultaneously negotiating with patriarchal structures to reconstruct their identities and gender roles (Hanoğlu, Weiss, and Kaczorowski 2025). For younger generations in particular, Alevism is not only a field of inherited belief but also a terrain of struggle, representation, and transformation.

Conclusion

In Alevism, women occupy a unique position as both bearers of the sacred and foundational agents of social life. Their theological centrality—expressed through the metaphor of the ‘gate of birth’—is intertwined with a notion of gender-transcending equality inherent in the belief system. The concept of can stands as the most visible expression of this equality on both ritual and discursive levels. Yet in social practice, patriarchal structures within the community, forms of institutional exclusion, and multilayered inequalities continue to delineate the limits of this potential.

Nevertheless, Alevi women—both in Turkey and in the diaspora—continue to reconstruct their identities through ongoing negotiations with both religious structures and societal norms; while maintaining their cultural belonging, they articulate demands for representation, equality, and freedom across multiple spheres. These multifaceted efforts reveal that the experience of women in Alevism is shaped not only by sacred tradition, but also by transformation and struggle. In this context, Alevi women are not merely the carriers of Alevism, but also its living, evolving, and transformative agents.

References & Further Reading

Akdemir, Ayşegül. 2023. ‘The Construction of Gender Identity in Alevi Organisations: Discourses, Practices, and Gaps’. Ethnography 24 (4): 474–95.

Hanoğlu, Hayal. 2025. ‘Dersimi Women, Family, and Activism: Navigating and Negotiating Alternative Spaces’. In Enacting Citizenship: Kurdish Women’s Resilience, Activism and Creativity, by Wendelmoet Hamelink, Joanna Bocheńska, Dobrosława Wiktor-Mach, Karol Kaczorowski, Hayal Hanoğlu, Marcin Skupiński, Azad Hajiagha, Hüseyin Rodi Keskin, Nerina Weiss, and Besime Şen, 133–60. Palgrave Macmillan.

Hanoğlu, Hayal, Nerina Weiss, and Karol Kaczorowski. 2025. ‘The Roads to Empowerment: An Intersectional Analysis of Kurdish Alevi Women’s Struggle for Equality and Freedom’. Cogent Arts & Humanities 12 (1): 2483582. https://doi.org/10.1080/23311983.2025.2483582.

Okan, Nimet. 2018. ‘Thoughts on the Rhetoric That Women and Men Are Equal in Alevi Belief and Practice (Alevilik)–to Songül’. National Identities 20 (1): 69–89.

Özcan, Pir Sultan. 1992. Varlığın Doğuşu / Beyan Eden Başköylü Hasan Efendi. Anadolu Matbaası.

Selçuk, Ali. 2012. ‘Merkezi Kurumsal Otoritenin Ötekileştirdiği Bir Topluluk: Anşa Bacılar (A Community Otherised by the Central Institutional Authority: Anşa Sisters)’. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, no. 61.

Uyanık, Zeki. 2004. ‘Alevilik, Aleviler ve Kadin’. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi 32:29–35.

Bild von Hayal Hanoğlu

Hayal Hanoğlu

Sosyoloji, Sosyal Antropoloji, Psikososyal Çalışmalar
Nach oben scrollen
[working_gallery]