Ulusötesi/Transnasyonal Alevilik

Date Published: July 2, 2025
Özet

* Bu maddenin aslı İngilizce yazılmıştır.

Transnasyonal/Ulusötesi Alevilik, göç, yerinden edilme ve diasporal koşullara yanıt olarak ortaya çıkan Aleviliğin dönüşen dini, kültürel ve kurumsal biçimlerini ifade eder. Türkiye’deki dışlanma ve ayrımcılık deneyimlerinden doğup gelişen ve batı ülkelerindeki ev sahibi toplumların hukuki ve kültürel ortamları tarafından şekillendirilen ulusötesi Alevilik, Alevi kimliğinin, topluluğunun, ritüel pratiklerinin ve mekânsal aidiyetinin sınırlar ötesinde yeniden yapılandığı dinamik bir alanı tanımlar.

Tanım ve Kapsam

Ulusötesi Alevilik, göç ve diaspora koşullarında şekillenen ve sınır ötesi ağlar, pratikler ve kurumlar aracılığıyla sürdürülen bir yeniden yapılandırmayı ifade eder. Alevi kimliğinin yeniden ifade edilmesini, diaspora bağlamında cemevi gibi dini mekânların yayılmasını ve Batı ülkelerinin hukuki, siyasi ve kültürel ortamlarına yanıt olarak gelişen yeni örgütsel bir mantığı kapsar. Bu dönüşüm, ocak temelli, karizmaya dayalı bir dini yapıdan; cemevi merkezli, bürokratikleşmiş ve kurumsallaşmış bir Aleviliğe geçişi yansıtır (Hanoglu 2023a).

Ulusötesi Alevilik terimi, ayrıca, insan hareketliliği, havaleler, dini materyaller ve sembolik sermayenin akışını mümkün kılan ulusötesi ağlar aracılığıyla diaspora toplulukları ile memleketleri arasındaki sürekli etkileşimi de ifade eder. Bu bağlantılar yalnızca diasporadaki yaşamı şekillendirmekle kalmaz, aynı zamanda kırsal cemevlerinin inşası ve diaspora bağlamında yeniden yapılandırılmış ritüel pratiklerin memlekete dönüşü gibi örneklerle Türkiye’deki sosyo-dini manzarayı da etkiler (Hanoglu 2024b).

Ulusötesi Alevilik, yalnızca memleketteki inancın diasporaya taşınması olarak anlaşılamaz. Aksine, Alevilerin dini kültürlerini aktif biçimde yeniden inşa ettikleri yaratıcı bir müzakere alanıdır; bu süreçte değişim ile süreklilik, görünürlük ile otantiklik, kurumsallaşma ile çoğulluk, seküler entegrasyon ile dini miras arasında dengeler kurulur (Hanoglu 2021). Ulusötesi Alevilik aynı zamanda diaspora, din ve kimlik siyaseti üzerine yürütülen daha geniş tartışmalarla da etkileşim içindedir. Johnson’un (2007) ‘diasporik din’ olarak tanımladığı biçimi yansıtır; burada dini gelenekler sadece korunmakla kalmaz, aynı zamanda yeni mekânsal, siyasal ve toplumsal bağlamlarda yeniden tahayyül edilir. Ayrıca ulusötesi Alevilik, Batı bağlamlarında sekülarizm ve dini çoğulluk tartışmalarıyla da kesişir; bu ortamlarda Aleviliğin hukuki olarak tanınması, kurumsal yeniden yapılanmayı ve ritüel standartlaşmayı da gerekli kılmıştır (Hanoglu 2023a).

Ulusötesi Alevilik hem yerinden edilmenin (displacement) bir ürünü hem de bir özneleşme (agency) alanıdır. Tarihsel olarak baskı görmüş ve sözlü aktarımla sürdürülen bir geleneğin, küresel ölçekte ağlarla örülmüş, mekânsal olarak somutlaşmış ve siyasal olarak etkin bir topluluğa dönüşümünü ifade eder. Bu dönüşüm, yeni görünürlük ve güçlenme biçimleri sunmakla birlikte, aynı zamanda devamlılık ile kimlik ve geleneğin modern koşullarda nasıl müzakere edileceğine dair önemli soruları da gündeme getirir (Hanoglu 2023a; 2023b; 2024a; 2024b; 2025).

Diasporal Kimlik, Görünürlük ve Tanınma Siyaseti

Genellikle alçak bölgelerde, kasabalarda ve şehirlerde yoğunlaşan Sünni yerleşimlerin aksine, Türkiye’deki Alevi yerleşimleri, yüzyıllardır süregelen baskı ve dışlanmanın yol açtığı toplumsal ve coğrafi bir yalıtılmışlığın sonucu olarak, daha çok uzak ve dağlık bölgelerde konumlanmıştır. Buna eşlik eden ekonomik ve toplumsal dezavantajlar, 1950’lerin sonu ve 1960’ların başında Alevilerin köylerinden Türkiye’nin büyük şehirlerine göç etmelerine neden olmuştur. Bu şehirlerde yaşayanların bir kısmı daha sonra yurtdışına göç etmiş, köylerinde kalanların ise önemli bir bölümü doğrudan Batı ülkelerine göç etmiştir[1].

Toplumsal, siyasal ve ekonomik güvencesizliklere dayanan tarihsel bağlam, Alevilerin yurtdışına göç etmesinde başlıca ‘itici’ faktör olmuştur. Bu nedenle Türkiye’deki Alevi nüfusu, Sünni nüfusa kıyasla çok daha yüksek oranlarda ulusötesi göç deneyimi yaşamıştır (Faist 2000). Avrupa’ya Alevi göçü, 20. yüzyılın ikinci yarısında, ağırlıklı olarak Almanya’ya yönelik iş gücü göçüyle başlamıştır. Ancak bu göç, 1978 Maraş Katliamı, 1980 askerî darbesi sonrasında uygulanan baskıcı devlet politikaları ve 1990’larda zirveye ulaşan, köylerin ve ormanların boşaltılıp tahrip edilmesine yol açan devlet ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki silahlı çatışma gibi olayların tetiklediği siyasi göç biçiminde farklı Avrupa ülkelerine doğru devam etmiştir. Alevi nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Alevi Kürtler bu savaştan doğrudan etkilenmiş; etnik ve dini ayrımcılığın kesişen etkileri nedeniyle Avrupa’daki Alevilerin çoğunluğunu da Kürtler oluşturmuştur. Avrupa’daki toplam Alevi nüfusuna dair kesin istatistikler bulunmasa da yaklaşık 1 milyon olduğu tahmin edilmekte, Avrupa Alevi Konfederasyonu’na göre ise bu sayı 1,5 milyona ulaşmaktadır (Keleş 2014).

Aleviler başlangıçta diasporada ayrı bir topluluk olarak tanınmamış, iş gücü göçü üzerine yapılan çalışmalar bu yeni göçmenleri Türk Müslüman topluluğunun bir parçası olarak değerlendirmiştir; yalnızca Cesari (2013), Alevileri “göçmen azınlık içindeki azınlık” şeklinde tanımlayarak bu duruma istisna oluşturmuştur. Ancak diasporadaki gelişmelerle birlikte Aleviler, onları Müslüman topluluklardan giderek daha fazla ayıran bir göçmen inanç topluluğu olarak tanınmaya başlamıştır. Sökefeld (2008) ve Özyürek (2009), hem Almanya hükümetinin dini azınlıkları bağımsız birer birim olarak tanıma politikasının hem de Avrupa Parlamentosu’nun hukuki ve siyasi koşullarının, Alevilerin inançlarını Sünni İslam’dan farklı olarak tanımlamalarını ve bu farkın tanınması yönünde talepte bulunmalarını teşvik ettiğini öne sürmektedir.

1990’larda Alevi kimliğinin yeniden canlanması ve kurumsallaşması, özellikle en yoğun Alevi nüfusunun göç ettiği Almanya’daki diaspora çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Köse 2012; Massicard 2012; Özyürek 2009; Şahin 2005; Sökefeld 2008). Bu dönem, Aleviliğin tarihsel seyrinde önemli bir kırılma noktasıdır; çünkü Alevi kimliğinin kamusal olarak ifade edilmesi, Alevi örgütlerinin teşvikiyle gelişen görece yeni bir olgu idi. Aleviler, Batı’da artan siyasal faaliyetleri aracılığıyla görünür hale gelmişlerdir (Cesari 2013; Sökefeld 2008); özellikle Alevi topluluklarının siyasal meseleleriyle ilgilenen ve inanç kültürün sürekliliğini sağlamaya çalışan Alevi örgütlerinin ve derneklerinin kurulması bu görünürlüğü pekiştirmiştir. Bu kurumlar ve ağlar, toplumsal hafızayı canlandırarak ve kolektif eylemi koordine ederek Alevi toplumlarının sosyal ve siyasal yapılandırılmasında önemli bir rol oynamıştır.

Sivas Katliamı, Alevi toplumu üzerinde önemli bir etki yaratmıştır; zira bu olay, Alevi hareketinin radikal İslamcı saldırılara karşı bir savunma mekanizması olarak kurulması gerekliliğini gözler önüne sermiştir. Katliamın ardından hem Türkiye’de hem de özellikle diasporada Alevi mobilizasyonu güç kazanmıştır (Sökefeld 2008). Katliamın anmaları, Almanya’daki tanınma sürecine katkılarının yanı sıra, Alevi mobilizasyonunun en önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Sökefeld’in (2008) belirttiğine göre, katliamın temsili, ‘Alevi-Sünni temel farkını’ Alman kamuoyuna sunarak tanınma taleplerini güçlendirmiştir. Katliam anlatıları, grup sınırlarının çizilmesinde (boundary-making) bir tür siyasal sermaye olarak kullanılmış; bu da Avrupa Alevi federasyonlarının Türkiye’deki Alevilere yönelik baskı ve ayrımcılığı gündeme getirerek ortak bir Alevi kimliği kurma çabalarıyla yakından bağlantılıdır (Yıldız ve Verkuyten 2011). Alevileri siyasallaştırıp harekete geçiren Sivas Katliamı, dünya genelinde Alevi kimliğinin ve hareketinin yeniden yükselişine zemin hazırlamış ve bu süreç, literatürde yaygın olarak ‘Alevi uyanışı’ (Alevi revivalism) olarak anılmıştır (Bruinessen 1996; Sökefeld 2008). Katliam, küresel ölçekte Aleviliğin toplumsal formasyonunu derinden etkilemiş ve bu yönüyle Alevi kimlik siyasetinin ve kurumsallaşmasının ortaya çıkışında bir katalizör olarak kabul edilmiştir (Bruinessen 1996; Köse 2012; Sökefeld 2008; Yıldız ve Verkuyten 2011).

Kurumsallaşan Aleviliğin Yükselişi

Kendi ülkelerinde ayrımcılık ve dışlanmaya maruz kalmış Aleviler gibi göçmen gruplar, diasporada inanç özgürlüğü de dâhil olmak üzere demokratik haklardan yararlanmakta; sınır ötesine uzanan çeşitli örgütlenme ve ağlara sahip olmaktadır. Ancak Batı ve küresel bağlamda sürekliliği sağlamak için, Alevilerin toplumsal yapıları ve ritüelleşmiş inanç kültürlerini yeni mekânlarda yeniden yapılandırma ihtiyacı doğmuştur. Bu doğrultuda hem Alevi toplulukları hem de Alevilik inancı, modern, seküler ve küresel söylemlerin gündelik hayatı domine ettiği diaspora ortamında sosyal, siyasi ve mekânsal düzlemlerde dönüşüme uğramıştır.

Diasporadaki bu dönüşüme birden fazla etken katkıda bulunmuştur. İlk olarak, Türkiye’nin Alevileri kamusal hayatta görünmez kılan sosyo-politik bağlamı, diaspora ortamında kimlik ve tanınma siyasetine odaklanmalarına neden olmuş; bu da görünürlük ve maddi varlık inşasını zorunlu kılmıştır. İkinci olarak, aşiretsel yapılara dayanan geleneksel dini kurumlar olan ocakların hareketsizliği, bu yapıların diasporaya aktarılamamasına ve örgütsel ve işleyişsel zorlukların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Üçüncü olarak, farklı yorumlara ve pratiklere öncelik veren Alevi inancının spiritüel özü, diasporada kimlik ve topluluk yeniden inşası çabasında ortaya çıkan kolektifleşme ihtiyacıyla çelişmiştir. Benzer şekilde, biçimsel ibadetten ziyade ahlâk, bilgelik ve içsel niteliği vurgulayan Alevi mistisizmi de görünürlük ve tanınma arayışında Aleviliğin temsiline odaklanma gereğiyle karşı karşıya kalmıştır. Son olarak, batı devletlerinin dini çoğulculuk düzenlemeleri, Aleviliğin resmî olarak tanınabilmesi için yeni örgütsel ve işleyişsel yapılar gerektirmiştir.

Alevilerin önce Türkiye’nin kentsel alanlarına, ardından yurtdışına göç etmeleriyle birlikte ocaklarla olan bağları zayıflamış ve buna bağlı olarak, diasporada ocak temelli dini, toplumsal ve örgütsel işlevler ortadan kalkmıştır (Hanoğlu 2023a). Toplulukların bir araya gelmesi, inançlarını icra etmesi ve cenaze gibi ritüelleri gerçekleştirmesi için ortak mekân ihtiyacı, cemevlerinin yaygınlaşmasına yol açmış; bu yapılar, kolektif dayanışmanın ve inanç kültürünün yeniden inşasında merkezi bir rol üstlenmiştir. Bu değişim, göç öncesi döneme kıyasla önemli bir kurumsal ve mekânsal dönüşümü ifade etmektedir. Bu sürecin Weberyen bir okuması, cemevi merkezli Aleviliğin, ocakların manevî karizmasına dayalı otoritesini bürokratik bir güçle değiştirdiğini ortaya koyar. Geleneksel otorite dini-karizmatik temellere dayanırken, cemevi ve dernek gibi yeni kurumsal yapılar, seküler figürler tarafından ve bürokratik kurallar çerçevesinde yönetilmektedir. Bu süreç, Alevi inanç önderlerinin — yani pir/dedelerin — konumunu da dönüştürmüş; onların etkisi, kurumsal yapılardaki rollerine bağlı hâle gelmiş ve bu yapıların bürokrasisi içinde rasyonelleştirilerek yeniden şekillenmiştir.

Aleviler önce Türkiye’deki kentlere, ardından yurtdışına göç ettikçe ocaklarla olan bağları zayıflamış ve diaspora ortamında ocaklara dayalı dini, sosyal ve örgütsel işlevler ortadan kalkmıştır (Hanoglu 2023a). Topluca ibadet etmek, dini pratikleri sürdürmek ve cenazeleri kaldırmak için ortak mekân ihtiyacı cemevlerini ortaya çıkarmış; bu mekânlar kollektif dayanışma ve dini kültürün yeniden inşasında merkezi bir yer edinmiştir. Bu durum, göç öncesi dönemden kurumsal ve mekânsal açıdan önemli bir dönüşüme işaret eder. Weberci bir okumayla, cemevi merkezli Alevilik, ocakların ruhani karizmasını bürokratik otoriteyle değiştirmiştir. Geleneksel otorite dini-karizmatik temellere dayanırken, yeni kurumsal yapılar (cemevleri ve dernekler), seküler figürlerce yürütülen bürokratik kurallara bağlanmıştır. Bu süreç, Alevi din adamlarının (pir/dede) konumunu yeniden şekillendirmiş ve onların etkisini, kurumsal yapı içindeki rollerine bağlı ve rasyonelleşmiş hale getirmiştir.

Cemevi merkezli Aleviliğe geçiş, diasporadaki Alevilerin kolektif çıkarlarına yönelik rasyonel eylemlere — yani kimlik, görünürlük ve tanınma siyasetlerine — daha fazla odaklanmalarını mümkün kılmıştır. Bu durum, Aleviliğin Batı’nın dini çoğulluk düzenlemeleri tarafından teşvik edilen daha ‘örgütlü’ ve kurumsallaşmış bir din haline gelmesini teşvik etmiştir. Brubaker (2013), din özgürlüğünü ve dini çoğulluğu koruyan Batılı devletlerin hukuki çerçevelerinin, göçmen inanç gruplarını otorite yapılarıyla örgütlenmeye ve bu yolla kurumsallaşmaya yönelttiğini belirtir. Devlet okullarında verilen din eğitimi de dini çoğulluğa yönelik kurumsal destek biçimlerinden biri olarak değerlendirilir.

Nitekim devlet okullarında din eğitiminin sağlanması, Alevi kurumsallaşmasının ilerlemesinde temel bir etken olmuştur. Örneğin Birleşik Krallık’taki Alevi toplumu, 2012 yılında Aleviliğin Alevi nüfusunun yoğun olduğu bölgelerdeki okullarda ulusal din eğitim (RE) müfredatı kapsamında öğretilmeye başlanmasının ardından önemli kamusal gelişmeler yaşamıştır. Günümüzde 20’den fazla okulun RE müfredatında Alevilik yer almaktadır. Bu durum, Aleviliğin bir inanç sistemi olarak meşruiyetini güçlendirmiş ve kurumsal dönüşümün önünü açmıştır. Bu gelişmeyi takiben, 2015 yılında Britanya Alevi Federasyonu’nun (BAF), 12 (günümüzde 18) cemevini kapsayan bir çatı kuruluş olarak dinî vakıf statüsü almasıyla Alevilik resmî din olarak kabul edilmiştir. Bu gelişme, kamu alanında daha fazla fırsat sunmuş ve daha fazla devlet kurumu tarafından tanınmayı beraberinde getirmiştir. Aynı yıl kurulan Parlamento Alevi Dostluk Grubu (All-Party Parliamentary Group on Alevis), Britanya Parlamentosu ile Aleviler arasında bir köprü işlevi görmüş ve Alevilerin iç siyasetteki görünürlüğünü artırmıştır. Bu tür ivme kazanan gelişmeler, Alevilerin yerel ve ulusal otoritelerle ilişkisini güçlendirmiş ve iç siyasete katılımlarını artırmıştır. 2018 yılında Londra’nın Enfield, Hackney ve Haringey bölgelerinde 20’den fazla Alevi meclis üyesinin (encümen) seçilmesi ve 2019’da Britanya Parlamentosu’na ilk Alevi milletvekilinin girmesi, Alevilerin Birleşik Krallık kamusal alanındaki artan görünürlüğünün somut göstergeleridir.

Diasporadaki Alevi siyaseti, Alevilerin ahlaki ve yurttaşlık temelli taleplerini şekillendiren Türkiye’nin siyasi bağlamından önemli ölçüde etkilenmektedir. Avrupa ve ötesindeki göçmen Alevilerin siyasi aktivizmi ve lobi stratejileri, Türkiye’deki ayrımcı politikalara karşı çıkmak ve cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını talep etmek etrafında yoğunlaşmaktadır. Alevilerin etkileşimde bulunmalarını, iletişim kurmalarını ve sürekli bilgi alışverişi yapmalarını sağlayan ulusötesi bağlantılar hem Türkiye’de hem de batı ülkelerinde yürütülen tanınma taleplerine katkı sunmaktadır. Türkiye’nin politikalarına müdahil olma ve bu politikalar üzerinde baskı kurma niyeti, dünya genelindeki Alevileri birbirine bağlamakta ve topluluğun ulusötesi siyasal aktivizmini genişleterek sınır ötesi dayanışmayı mümkün kılmaktadır. Bu bağlamda Alevilerin kimlik, görünürlük ve tanınma talepleri hem Türkiye’de hem de de yerleşik oldukları ülkelerde mekânsal hak iddiası taşıyan kolektif bir amaca hizmet etmektedir.

Avrupa ülkelerinde (özellikle Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda, Avusturya, Belçika, İsviçre ve İsveç’te) bulunan 250’den fazla Alevi derneği, ulusal federasyonlar aracılığıyla Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu çatısı altında bir araya gelmiş ve bu yapı Avrupa’yı dünya genelindeki Aleviler için örgütsel bir merkez haline getirmiştir. Bu derneklerin topluluklara yönelik çeşitli faaliyetler ve hizmetler için mekân sağlama konusundaki örgütsel ve mali gücü, Alevi medyasıyla birlikte Alevi toplulukları içinde ve arasında sosyal ve siyasal bir bütünlüğün kurulmasını ve sürdürülmesini sağlamış; aynı zamanda Alevi kolektif kimliği etrafında siyasal mobilizasyonun önünü açmıştır (Coşan-Eke 2016; Koşulu 2013; Sökefeld 2008; Yaman ve Dönmez 2016; Yıldız ve Verkuyten 2011). Avrupa’daki Alevilerin oluşturduğu bu ulusötesi ağlar, ‘kimlik söylemini ve kimliğe dayalı dernekleşme modelini’ Türkiye’ye taşımıştır (Şahin 2005). Nitekim Avrupa’daki Alevi dernekleri, dünya genelindeki Alevi topluluklarını sosyal ve siyasal meseleler etrafında yürütülen çeşitli işbirlikleri, kampanyalar, etkinlikler ve forumlar aracılığıyla birbirine bağlamakta ve böylece Türkiye’deki Alevi hareketinin gelişimine katkı sunmaktadır (Hanoğlu 2025).

Yerleştikleri ülkelerdeki Alevi nüfuslarını temsil eden ulusal federasyonlar, özellikle Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Parlamentosu nezdinde uluslararası alanda tanınma için kampanyalar yürütmektedir. 2018 yılında Avrupa Parlamentosu’nun Sosyalist ve Demokrat üyeleri tarafından kurulan Avrupa Parlamentosu Alevi Dostluk Grubu (The Alevi Friendship Group of the European Parliament), bu çabaların bir yansımasıdır. Lobi faaliyetleri sonucunda, Aleviler Türkiye’nin AB üyelik sürecine ilişkin görüşmelerde giderek daha belirgin aktörlerden biri haline gelmiş; tanınma talepleri ve Türkiye’deki dezavantajlı durumları, müzakere süreçlerinin dikkat çeken unsurlarından biri olmuştur. Cemevlerinin ibadethane olarak resmî tanınması ve Alevi çocuklarına yönelik zorunlu din dersleri, Avrupa Komisyonu’nun ilerleme raporlarında en sık yer verilen meseleler arasında olmuştur.[2]

Sonuç

Ulusötesi Alevilik, uluslararası göç ve diasporik koşullara yanıt olarak Aleviliğin geçirdiği sürekli dönüşümü tanımlar. Türkiye’deki tarihsel marjinalleşme sürecine dayanan görünürlük ve tanınma arayışı, Alevilerde kurumsal, mekânsal ve ritüel dönüşümleri beraberinde getirmiştir. Bu dönüşüm, toplumsal bütünleşme ve görünürlük sağlarken, aynı zamanda standartlaşma ve özgünlük etrafında yeni gerilimler de doğurmuştur. Göç, Aleviliği hem maddi hem de sembolik düzeyde sınırlar ötesine taşıyarak onu ulusötesi bir yapıya dönüştürmüştür.

Göç, yalnızca Aleviliğin iç örgütlenmesini dönüştürmekle kalmamış, aynı zamanda siyasi alanını da genişletmiştir. Dernekleri ve federasyonları aracılığıyla diaspora Alevileri, Avrupa’da ve uluslararası düzeyde tanınma mücadelesi yürütmüş, kimlik ve görünürlük temelinde kolektif bir siyaset inşa etmişlerdir. Bu gelişmeler, diasporanın Aleviliği giderek daha fazla kurumsallaşan ve küresel ölçekte birbirine bağlı bir inanç topluluğuna dönüştürmedeki dinamik rolünü gözler önüne sermektedir.

Kaynakça & Ek Okumalar

Brubaker, Rogers. 2013. ‘Language, Religion and the Politics of Difference’. Nations and Nationalism 19 (1): 1–20.

Bruinessen, Martin van. 1996. ‘Kurds, Turks and the Alevi Revival’. Middle East Report, 1996.

Cesari, Jocelyne. 2013. ‘Religion and Diasporas: Challenges of the Emigration Countries’. Interact RR, 2013/01, Robert Schuman Centre for Advance Studies, San Domenico di Fiesole (FI): European University Institute.

Coşan-Eke, Deniz. 2016. ‘The Resurgence of Alevism in a Transnational Context’. In Alevis in Europe: Voices of Migration, Culture and Identity, edited by Tözün Issa, 145–56. London: Routledge.

Faist, Thomas. 2000. ‘Transnationalization in International Migration: Implications for the Study of Citizenship and Culture’. Ethnic and Racial Studies 23 (2): 189–222.

Hanoğlu, Hayal. 2021. ‘Remaking Alevism in Diaspora: The Socio-Spatial Dynamics of Migrant Alevism in the UK.’ PhD Thesis, Unpublished, Canterbury, UK: University of Kent, Canterbury, UK.

———. 2023a. ‘From “Yol” to Diasporic Alevism: Migration and Religious Change among Alevis in Britain’. British Journal of Middle Eastern Studies 50 (4): 983–1001.

———. 2023b. ‘Göç, Diaspora, Alevi Kürtler ve İngiltere Örneği’. In Kürtler ve Cumhuriyet, 761–68. Istanbul: Dipnot Yayınları.

———. 2024a. ‘Aleviliğin diasporada yeniden inşası ve İngiltere örneği’. In Sosyal bilimler perspektifinden Aleviler ve Alevilik 2, 41–59. Ankara: Ütopya.

———. 2024b. ‘Migration, Collective Remittances and Religion: The Growth of Alevi Worship Places (Cemevi) in the Rural Homeland’. Ethnic and Racial Studies 47 (10): 2288–2309.

———. 2025. ‘Transnational Alevism: Shaping Identity, Community and Recognition Across Borders’. In Beyond 100 Years: Republic of Turkey and Its Unresolved Issues, (Eds.) P. Dinc & O.S. Hunler. Palgrave Macmillan.

Johnson, Paul Christopher. 2007. Diaspora Conversions: Black Carib Religion and the Recovery of Africa. University of California Press.

Keles, Janroj Yilmaz. 2014. ‘The Politics of Religious and Ethnic Identity among Kurdish Alevis in the Homeland and in Diaspora’. In Studies in Oriental Religions Vol.68, edited by Khanna (ed ). Omarkhali, 173–224. Harrassowitz, Wiesbaden: Studies in Oriental Religions, vol. 68.

Köse, Talha. 2012. ‘Ideological or Religious? Contending Visions on the Future of Alevi Identity’. Identities 19 (5): 576–96. https://doi.org/10.1080/1070289X.2012.734767.

Koşulu, Deniz. 2013. ‘The Alevi Quest in Europe through the Redefinition of the Alevi Movement: Recognition and Political Participation, a Case Study of the FUAF in France’. In Muslim Political Participation in Europe, 255–76. https://www.scopus.com/inward/record.uri?eid=2-s2.0-84882294206&partnerID=40&md5=ba3f84942255bc5974629f331eb5700d.

Massicard, Elise. 2012. The Alevis in Turkey and Europe: Identity and Managing Territorial Diversity. Book, Whole. New York: Routledge.

Özyürek, Esra. 2009. ‘“The Light of the Alevi Fire Was Lit in Germany and Then Spread to Turkey”: A Transnational Debate on the Boundaries of Islam’. Turkish Studies 10 (2): 233–53. https://doi.org/10.1080/14683840902864028.

Şahin, Sehriban. 2005. ‘The Rise of Alevism as a Public Religion’. Current Sociology 53 (3): 465–86.

Sökefeld, Martin. 2008. Struggling for Recognition; The Alevi Movement in Germany and in Transnational Space. Book, Whole. NY & Oxford: Berghahn Books.

Yaman, Ali, and R. Ö. Dönmez. 2016. ‘Creating Cohesion from Diversity through Mobilization: Locating the Place of Alevi Federations in Alevi Collective Identity in Europe’. Turk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli – Araştırma Dergisi 77: 13–35. https://doi.org/10.12973/hbvd.77.181.

Yildiz, A. A., and M. Verkuyten. 2011. ‘Inclusive Victimhood: Social Identity and the Politicization of Collective Trauma among Turkey’s Alevis in Western Europe’. Peace and Conflict 17 (3): 243–69. https://doi.org/10.1080/10781919.2011.587175.

Sonnotlar:
  1. Bu eğilim, Birleşik Krallık’a yönelik Alevi göçünde özellikle belirgindir (Hanoğlu, 2025).
  2. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporları için bkz.: https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/countries/detailed-country-information/turkey_en ve Avrupa Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Komisyonu’nun (ECRI) Türkiye Ülke İzleme Raporları için bkz.: https://www.coe.int/en/web/european-commission-against-racism-and-intolerance/turkey

Transnational Alevism

Date Published: July 2, 2025
Summary
Transnational Alevism refers to the evolving religious, cultural, and institutional formations of Alevism that have emerged in response to migration, displacement, and diasporic conditions. Rooted in the collective experiences of exclusion and discrimination in Turkey, and shaped by the legal and cultural environments of Western countries, transnational Alevism describes a dynamic field in which Alevi identity, community, ritual and spatial belonging are reconfigured across borders.

Definition and Scope

Transnational Alevism denotes a reconfiguration of Alevism shaped by migration and diaspora conditions and sustained through cross-border networks, practices, and institutions. It encompasses the rearticulation of Alevi identity, the growth of diasporic religious spaces such as cemevis, and the emergence of new organisational logics responding to the legal, political, and cultural environments of Western countries. It reflects a move from an ocak-based, charisma-driven religious structure to a cemevi-centred, bureaucratised and institutionalised Alevism (Hanoglu 2023a).

The term transnational Alevism also implies an ongoing interplay between diaspora communities and the homeland, with transnational networks facilitating the flow of people, remittances, religious materials, and symbolic capital. These connections not only shape diasporic life but also influence the socio-religious landscapes of Turkey, for example through the building of rural cemevis and the return of ritual practices reconfigured in diaspora contexts (Hanoglu 2024b).

Transnational Alevism cannot be understood merely as the extension of homeland religion into the diaspora. Rather, it is a creative space of negotiations where Alevis actively remake their religious culture, often balancing between change and continuity, visibility and authenticity, institutionalisation and pluralism, secular integration and religious heritage (Hanoglu 2021). It engages with broader debates on diaspora, religion, and identity politics. It reflects what Johnson (2007) terms a “diasporic religion”, whereby religious traditions are not only preserved but actively reimagined in new spatial, political, and social contexts. It also intersects with debates on secularism, and religious pluralism in Western contexts, where the legal recognition of Alevism has necessitated institutional reorganisation and standardisation of rituals (Hanoglu 2023a).

Transnational Alevism is both a product of displacement and a field of agency. It encapsulates the transformation of a historically persecuted and oral tradition into a globally networked, spatially materialised, and politically engaged community. While it offers new forms of visibility and empowerment, it also raises critical questions about continuity and the negotiation of identity and tradition under modern conditions (Hanoglu 2023a; 2023b; 2024a; 2024b; 2025).

Diasporic politics of identity, visibility and recognition

Unlike Sunni settlements, which are often concentrated in low-lying regions, towns, and cities, Alevi settlements in Turkey are more commonly located in remote and mountainous areas — a pattern of social and geographical isolation resulting from centuries of oppression and marginalisation. The accompanying economic and social disadvantages prompted many Alevis to migrate from their villages to major cities in Turkey in the late 1950s and early 1960s. Some of them later left these cities and moved abroad, while a large portion of those who remained in the villages migrated directly to Western countries[1].

The historical context of social, political and economic insecurity was the principal factor that ‘pushed’ Alevis to move abroad. Hence, the Alevi population in Turkey exhibits significantly higher rates of transnational migration than its Sunni counterparts (Faist 2000). Alevi migration to Europe began in the second half of the 20th century, driven primarily by labour migration to Germany. However, it continued as political migration to different European countries triggered by events such as the Maraş Massacre in 1978, oppressive Turkish state policies following the 1980 military coup, and the armed conflict between the Turkish state and the Kurdistan Workers Party (PKK), which peaked in the 1990s and was accompanied by the evacuation and destruction of villages and forests. A considerable portion of the Alevi population consists of Alevi Kurds, who are strongly affected by this war and unsurprisingly, the majority of Alevis in Europe are Kurdish, due to overlapping ethnic and religious discrimination. There are no accurate statistics about the Alevi population in Europe, but a tentative estimate is over one million (Keles 2014), and as many as 1.5 million according to the European Alevi Confederation.

Alevis were initially not recognised as a distinct community in the diaspora and studies on labour migration considered these new immigrants to be part of the Turkish Muslim community, except Cesari (2013) who identified Alevis with a unique category of ‘minority within the migrant minority’. However, with developments in the diaspora, they became acknowledged as a migrant faith group which increasingly distinguished them from Muslim communities. Sökefeld (2008) and Özyürek (2009) suggest that both the policy of the German government to recognise religious minorities as independent units and the legal and political conditions of the European Parliament encouraged Alevis to describe their belief as distinct from Sunni Islam and to claim recognition of this difference.

The resurgence of Alevi identity and institutionalisation in the 1990s was a consequence of the diaspora efforts, particularly in Germany, to which the largest population of Alevis migrated (Köse 2012; Massicard 2012; Özyürek 2009; Şahin 2005; Sökefeld 2008). This period was crucial in the historical trajectory of Alevism because public identification was a recent development encouraged by Alevi organisations. Alevis became visible through their increasing political action in the West (Cesari 2013; Sökefeld 2008), especially with the establishment of Alevi organisations and associations dealing with the political issues of the Alevi communities and the continuity of religious culture. These Alevi organisations and networks have played a significant role in the social and political configuration of the Alevi communities by accumulating knowledge and coordinating collective action.

The Sivas Massacre had a significant effect on the Alevi population, as it highlighted the need to establish the Alevi movement as a defence against potential attacks from radical Muslims. It was followed by strengthened Alevi mobilisation both in Turkey and particularly in the diaspora (Sökefeld 2008). Commemorations of the massacre became one of the most important elements of the Alevi mobilisation, in addition to their contribution to the recognition process for Alevis in Germany. The representation of the massacre, according to Sökefeld (2008), furthered claims for recognition by presenting the ‘Alevi-Sunni master difference’ to the German public. Narratives of the massacre were used as political capital in drawing group boundaries, which was closely linked to the efforts of the European Alevi federations to establish a common Alevi identity by addressing the oppression and discrimination of the Alevis in Turkey (Yildiz and Verkuyten 2011). By politicising and mobilising Alevis, the Sivas Massacre forced and provoked a resurgence of Alevi identity and movement all over the world, which is widely known as ‘Alevi revivalism’ (Bruinessen 1996; Sökefeld 2008). It had a strong effect on the social formation of Alevis globally and is, therefore, widely regarded as a catalyst for the emergence of Alevi identity politics and institutionalisation (Bruinessen 1996; Köse 2012; Sökefeld 2008; Yildiz and Verkuyten 2011).

Rise of an Institutionalised Alevism

Migrant groups like Alevis, who have faced discrimination and exclusion in their homelands, enjoy democratic rights, including the freedom of religion, in the diaspora where they have various organisations and networks flowing across borders. However, to ensure continuity in the Western and global context, Alevis have needed to rearticulate their social structures and ritualised religious culture within new settings. Consequently, Alevi communities, as well as Alevism itself, transformed within the social, political and spatial spheres of the diaspora, where modern, secular, and global discourses dominate everyday life.

Several factors have contributed to this transformation in the diaspora. First, the socio-political context of Turkey that forced Alevis to be invisible in public life made them concentrate on politics of identity and recognition, imposing visibility and material existence in the diaspora. Secondly, the immobility of traditional religious institutions, ocaks, which are rooted in tribal settings, could not be transferred to the diaspora, leading to organisational and operational challenges. Thirdly, the spiritual essence of Alevism, valuing diverse interpretations and practices, contrasted with the need for collectivisation in the quest for reconstruction of identity and community in the diaspora. Likewise, Alevi mysticism, which emphasises morality, wisdom and inner quality rather than formalist worship, confronted the need to focus on the representation of Alevism in the quest for visibility and recognition. Finally, governmental regulations of religious pluralism require new organisational and operational structures to allow for official recognition.

As Alevis migrated first to urban Turkey and then abroad, their ties with ocaks weakened, leading to the disappearance of ocak-based religious, social, and organisational functions in the diaspora (Hanoglu 2023a). The need for communal spaces to gather, practise religion, and conduct funerals gave rise to cemevis, which became central to rebuilding collective cohesion and religious culture. This shift marked a significant institutional and spatial transformation from the pre-migration period. A Weberian reading of this process highlights how cemevi-centred Alevism replaced the spiritual charisma of the ocaks with bureaucratic power. While traditional authority rested on religious-charismatic foundations, the new institutional frameworks—cemevis and associations—were led by secular figures operating under bureaucratic rules. This process reshaped the position of the Alevi clergy, namely pirs/dedes, whose influence increasingly depended on their role within institutional structures and became rationalised as part of the cemevi/association bureaucracy.

This transition to cemevi-centred Alevism allowed diasporic Alevis to focus more on rational actions aimed at their collective interests, namely the politics of identity, visibility and recognition. This encouraged Alevism to be a more ‘organised’ and institutionalised religion that was endorsed by the Western regulations of religious pluralism. Brubaker (2013) points out that the legal frameworks of Western states, which protect freedom of religion and religious pluralism, inspire migrant faith groups to become organised with an authority structure that stimulates institutionalisation. Religious education in public schools is also viewed as a means of institutional support for religious pluralism.

Indeed, the provision of religious education in public schools has been a fundamental factor that advanced Alevi institutionalisation. For example, the Alevi community in the United Kingdom experienced important public developments after Alevism began to be taught in schools in areas densely inhabited by Alevis in 2012, within the scope of the national religious education (RE) curriculum. Currently, Alevism is taught within the RE curricula of over 20 schools. This has enlarged the legitimacy of Alevism as a religion and paved the way for an institutional shift. Subsequently, in 2015, Alevism was accepted as an official religion when the British Alevi Federation (BAF) was granted religious foundation status as an umbrella organisation covering 12 cemevis (currently 18). This development brought more opportunities in the public sphere and recognition by more state institutions. The All-Party Parliamentary Group on Alevis, established in the same year, served as a bridge between the British Parliament and Alevis and increased the visibility of Alevis in domestic politics. Such accelerating developments strengthened Alevis’ engagement with local and national authorities and increased their participation in domestic politics. The election of more than 20 Alevi councillors in the London boroughs of Enfield, Hackney and Haringey in 2018 and the election of the first Alevi MP in the British Parliament in 2019 are some of the results of the increasing visibility of Alevis in the UK public sphere.

Diasporic Alevi politics is significantly influenced by Turkey’s political context, shaping Alevi moral and citizenship claims. The political activism and lobbying strategies of migrant Alevis in Europe and beyond are concentrated on protesting Turkey’s discriminatory policies and demanding recognition of cemevis as places of worship. Transnational linkages allowing Alevis to engage, communicate and constantly exchange information help their claims for recognition in Turkey as well as in settlement countries. Their intention to address and put pressure on Turkey’s policies connects worldwide Alevis and expands the community’s transnational political activism, producing cross-border solidarity. Thus, the Alevi claim for identity, visibility and recognition serves a collective triadic purpose, asserting their territorial rights simultaneously in Turkey and the countries of settlement.

More than 250 Alevi associations in European countries (particularly in Germany, the United Kingdom, France, the Netherlands, Austria, Belgium, Switzerland and Sweden) are connected through national federations under the umbrella of the European Alevi Confederation, which made Europe an organisational centre for worldwide Alevis. The organisational and financial power of these associations in providing space for various community activities and services, along with the Alevi media, have developed and maintained social and political cohesion in and between Alevi communities and pushed for the political mobilisation around an Alevi collective identity (Coşan-Eke 2016; Koşulu 2013; Sökefeld 2008; Yaman and Dönmez 2016; Yildiz and Verkuyten 2011). The transnational networks of European Alevis transferred ‘identity discourse and an identity-based association model’ to Turkey (Şahin 2005). Indeed, the European Alevi associations link worldwide Alevi communities through various collaborations, campaigns, events and forums for social and political issues affecting Alevi communities and thus contribute to advancing the Alevi movement in Turkey (Hanoglu 2025).

The national federations, representing Alevi populations in their countries of settlement, campaign for recognition in the international arena, particularly in the European Union (EU) and its parliament. The Alevi Friendship Group of the European Parliament, established in 2018 by the Socialist and Democrat MEPs, reflects such efforts. As a result of lobbying activities, Alevis have increasingly become one of the key players in talks about Turkey’s accession to the EU, with the claim for recognition and the disadvantaged situation of Alevis in Turkey becoming a noticeable element in the negotiations. Official recognition of cemevis as places of worship and compulsory Islamic religious education of Alevi children were the primary issues most frequently occurring in the European Commission’s progress reports.[2]

Conclusion

Transnational Alevism describes the ongoing transformation of Alevism in response to international migration and diasporic conditions. Alevis’ pursuit of visibility and recognition, rooted in their history of marginalisation in Turkey, has led to institutional, spatial, and ritual transformations. This transformation, while fostering cohesion and visibility, also introduces new tensions around standardisation and authenticity. Migration has made Alevism transnational, embedding it across borders in both material and symbolic ways.

Migration has not only reshaped the internal organisation of Alevism but also expanded its political scope. Through their associations and federations, diaspora Alevis have pursued recognition both in Europe and transnationally, forming a collective politics of identity and visibility. These developments underscore the dynamic role of the diaspora in transforming Alevism into an increasingly institutionalised and globally interconnected religious community.

References & Further Reading

Brubaker, Rogers. 2013. ‘Language, Religion and the Politics of Difference’. Nations and Nationalism 19 (1): 1–20.

Bruinessen, Martin van. 1996. ‘Kurds, Turks and the Alevi Revival’. Middle East Report, 1996.

Cesari, Jocelyne. 2013. ‘Religion and Diasporas: Challenges of the Emigration Countries’. Interact RR, 2013/01, Robert Schuman Centre for Advance Studies, San Domenico di Fiesole (FI): European University Institute.

Coşan-Eke, Deniz. 2016. ‘The Resurgence of Alevism in a Transnational Context’. In Alevis in Europe: Voices of Migration, Culture and Identity, edited by Tözün Issa, 145–56. London: Routledge.

Faist, Thomas. 2000. ‘Transnationalization in International Migration: Implications for the Study of Citizenship and Culture’. Ethnic and Racial Studies 23 (2): 189–222.

Hanoglu, Hayal. 2021. ‘Remaking Alevism in Diaspora: The Socio-Spatial Dynamics of Migrant Alevism in the UK.’ PhD Thesis, Unpublished, Canterbury, UK: University of Kent, Canterbury, UK.

———. 2023a. ‘From “Yol” to Diasporic Alevism: Migration and Religious Change among Alevis in Britain’. British Journal of Middle Eastern Studies 50 (4): 983–1001.

———. 2023b. ‘Göç, Diaspora, Alevi Kürtler ve İngiltere Örneği’. In Kürtler ve Cumhuriyet, 761–68. Istanbul: Dipnot Yayınları.

———. 2024a. ‘Aleviliğin diasporada yeniden inşası ve İngiltere örneği’. In Sosyal bilimler perspektifinden Aleviler ve Alevilik 2, 41–59. Ankara: Ütopya.

———. 2024b. ‘Migration, Collective Remittances and Religion: The Growth of Alevi Worship Places (Cemevi) in the Rural Homeland’. Ethnic and Racial Studies 47 (10): 2288–2309.

———. 2025. ‘Transnational Alevism: Shaping Identity, Community and Recognition Across Borders’. In Beyond 100 Years: Republic of Turkey and Its Unresolved Issues, (Eds.) P. Dinc & O.S. Hunler. Palgrave Macmillan.

Johnson, Paul Christopher. 2007. Diaspora Conversions: Black Carib Religion and the Recovery of Africa. University of California Press.

Keles, Janroj Yilmaz. 2014. ‘The Politics of Religious and Ethnic Identity among Kurdish Alevis in the Homeland and in Diaspora’. In Studies in Oriental Religions Vol.68, edited by Khanna (ed ). Omarkhali, 173–224. Harrassowitz, Wiesbaden: Studies in Oriental Religions, vol. 68.

Köse, Talha. 2012. ‘Ideological or Religious? Contending Visions on the Future of Alevi Identity’. Identities 19 (5): 576–96. https://doi.org/10.1080/1070289X.2012.734767.

Koşulu, Deniz. 2013. ‘The Alevi Quest in Europe through the Redefinition of the Alevi Movement: Recognition and Political Participation, a Case Study of the FUAF in France’. In Muslim Political Participation in Europe, 255–76. https://www.scopus.com/inward/record.uri?eid=2-s2.0-84882294206&partnerID=40&md5=ba3f84942255bc5974629f331eb5700d.

Massicard, Elise. 2012. The Alevis in Turkey and Europe: Identity and Managing Territorial Diversity. Book, Whole. New York: Routledge.

Özyürek, Esra. 2009. ‘“The Light of the Alevi Fire Was Lit in Germany and Then Spread to Turkey”: A Transnational Debate on the Boundaries of Islam’. Turkish Studies 10 (2): 233–53. https://doi.org/10.1080/14683840902864028.

Şahin, Sehriban. 2005. ‘The Rise of Alevism as a Public Religion’. Current Sociology 53 (3): 465–86.

Sökefeld, Martin. 2008. Struggling for Recognition; The Alevi Movement in Germany and in Transnational Space. Book, Whole. NY & Oxford: Berghahn Books.

Yaman, Ali, and R. Ö. Dönmez. 2016. ‘Creating Cohesion from Diversity through Mobilization: Locating the Place of Alevi Federations in Alevi Collective Identity in Europe’. Turk Kulturu ve Haci Bektas Veli – Arastirma Dergisi 77 (Journal Article): 13–35. https://doi.org/10.12973/hbvd.77.181.

Yildiz, A. A., and M. Verkuyten. 2011. ‘Inclusive Victimhood: Social Identity and the Politicization of Collective Trauma among Turkey’s Alevis in Western Europe’. Peace and Conflict 17 (3): 243–69. https://doi.org/10.1080/10781919.2011.587175.

Endnotes:
  1. This pattern is particularly evident in the Alevi migration to the UK (Hanoğlu, 2025).
  2. See European Commission Turkey progress reports, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/countries/detailed-country-information/turkey_en and European Commission against Racism and Intolerance (ECRI) – Country monitoring in Turkey, https://www.coe.int/en/web/european-commission-against-racism-and-intolerance/turkey

Bild von Hayal Hanoğlu

Hayal Hanoğlu

Sosyoloji, Sosyal Antropoloji, Psikososyal Çalışmalar
Nach oben scrollen
[working_gallery]